Başımı göğsüne dayayıp
Ağlamamı bekleme benden
O baş çoktan ayrıldı gövdesinden
Ruhun bedenden ayrılması gibi
Sessizce, ama onurlu
Gitme kal, diyemem
Git…
Bu baş bunu da atlatır
Ama…
Yürek için söz veremem!
Kızından nefret eden anne olur mu?
Canan Tan, Annesi tarafından ezilmiş, sevilmemiş, aşağılanmış, kişiliği hiçe sayılmış bir kadın anlatıyor. O kadın da hepimizin tanıdığı ünlü astrolog Filiz Özkol.
Annesinin yanında ama annesiz bir çocuk anlatıyor.
Romanın örgüsü içinde de sebebini anlıyoruz, çözüyoruz. Efsun’un (yani Filiz’in) annesi Nergis, gencecik bir kızken Maraşlı bir ağa tarafından kaçırılıp bir çiftliğe kapatılıyor. Maceraperest ruhlu olduğu için önceleri hoşuna gidiyor bu durum. Ağanın eli de açık. Altınlar, mücevherler, gelsin paralar… Yaşını doldurunca da nikâhı kıyıyor. Ama artık Nergis pişman. Tekdüze çiftlik hayatından baygınlık gelmiş. Ayrılmak istiyor. Ama ne mümkün! “Ölün çıkar buradan!” diyorlar. Sonunda bin bir zorluğu aşıp çiftlikten kaçarak muhtara sığınıyor. Orada da dedesi gelip alıyor. Ne var ki büyük bir sorunla karşı karşıya: Nergis hamile! Nefret ettiği adamın çocuğunu taşıyor. Düşürmek istiyor bebeği, aldırmak istiyor… Ama dört aylık olmuş bebek, doktorlar almıyor. İşte kırılma noktası bu! Filiz Özkol’un annesiyle yaşadığı kâbusların nedeni bu. Anne, başına gelenlerin biricik sorumlusu olarak hep kendi öz kızını görmüş. O yüzden de ona hayatı zindan etmiş. Uzun yıllar sağlıklı bir anne-kız ilişkileri olamamış…
Sürükleyici…
BeğenBeğen