Kafalar karışınca kek malzemelerini karıştırmak şifadır… derler. Bende buğun kek yaparken, mutfağa sıkışan kadınları düşündüm. Evine kapanan, öldükten sonra masasında, kek tariflerinin arkasında yazdığı şiirleri bulunan, Emily Dickinson’nu şöyle bir araştırdım.
Tuhaftır ki koca dünyada küçücük bir oda kurmuştur kendine Emily. Bilinen şu ki odası dünyasından daha büyüktür aslında.
“Bir tek kalbimin kırılmasını önleyebilirsem ya da küçük bir kuşu yuvasına koyabilirsem. Bir yaşamdan acıyı alabilirsem ya da bir acıyı hafifletebilirsem, boşuna yaşamamış olacağım.” der.
1830 yılında ABD’de dünyaya gelir. Hiç evlenmez. Ailesi ile birlikte yaşar. Hatta yakın çevresinden edinilen bilgilere göre yaşadığı kentten dahi dışarı birkaç kez çıkmıştır sadece. Ölene kadar en yakın arkadaşları ile bile görüşmez. 1886’da bir mayıs günü Massachusetts Amherst’te öldü.
Kalbim, unutacağız onu,
Bu gece, sen ve ben.
Ben ışığı unutayım,
Onun sıcaklığını sen.Unuttuğun vakit, söyle bana,
Ola ki düşüncem donar.
Acele et, oyalanırken sen,
Hatırlayabilirim tekrar.
Bu şiir den de anlaşılacağı gibi bu kadın aşık, ama aşık olduğu adam evliydi. Hemde bir rahip. Derken olaylar…olaylar… Hayatında sadece onu, üç kez görecekti. yirmi üç yılını kimseye görüşmeden eve kapanıp geçirdi. Yaşarken onun yazıp ettiğini pek bilen yoktu. Yazıyordu, mektuplar, şiirler. Yazmadığı zamanlarda da mutfağa giriyor. Kekler, kurabiyeler, yapıp arkadaşlarına postalıyordu. varoluşunu bu şekilde gösteriyordu. Öldüğünde tek vasiyeti yazıp biriktirdiği şiirlerin mektupların yakılmasıydı. Ve o öyle olmadı. Emily ölürken, ablası vasiyetini yerine getirmedi ve o şiirlerini, mektuplarının yayınlandı. Emily öldükten sonra ünlenen kadın şair oldu. Mutfakta geçen sesiz bir ömür, yaşadığı fırtınalarla geçip gitti.
Bilseydim sonbaharda olacağını bu işin
Yazı bir yana iterdim
Yarı kızgın, yarı gülüşle
Ev kadınlarının sinekleri kovduğu gibi..Bir yıl içinde buluşacağımızı bilseydim
Ayları yumak yapardım
Ayrı ayrı dolaplara doldurur
Günlerini beklerdim..Şayet asırlar unutsaydı gelişmeyi
Onları elime dolardım
Parmaklarım durana kadar
Geçmiş günlerin içinde..Bilseydim ne zaman biteceğini ömrün,
İkimizin ömrünün
Onları bir meyva kabuğu gibi soyar
Tadlarına bakardım…
Bu arada kek pişti. Kokmaya başladı… Gidenlere kalanlara selam olsun…